![ÖLMEZ AĞAÇ ZEYTİN / YAŞ 950](https://static.wixstatic.com/media/4cff1b_865e939d72144320ad27f96762ee38a4~mv2.jpg/v1/fill/w_980,h_649,al_c,q_85,usm_0.66_1.00_0.01,enc_auto/4cff1b_865e939d72144320ad27f96762ee38a4~mv2.jpg)
Hayat ağacı yada Yaşam Ağacı. Kadim, mistik, masalsı, mitolojik, terminolojik, spiritüel, ayinsel. Dünya ve insan var olduğundan beri insanın yolculuğuna eşlik eden ezoterik ve egzoterik anlam, obje. Evet hem gizli gizemli, içsel, saklı hem de ayan beyan açık. Bu sembolik anlatının varlık alemine izdüşümü olan ağaç ise herkes için farklı olabilir. Zeytin, incir, çınar, kayın. Ağacın anlamı ve yaşam amacı hayat ağacını da var eder.
Teknik ve teorik bir zeytin ağaçları eğitimine kayıt olduğumda konunun buralara gelebileceğini düşünmemiştim. Zeytin hastalıkları, toprak yapısı, hasat vb. bir sürü detay yazıyordu. Eğitimden 2 gün önce eğitmen ödev olarak bir ağaç çizin dedi. Serbest çağrışım sadece A4 boyutunda bir ağaç ve eğitim sonuna dek bakmayın diye de öğütledi. Eğitimi dinlerken içimde bir başka ben, bir başka bana konuşuyordu. Sanki içimde bir dekoder vardı da anlatılanları farklı bir dile, farklı bir anlatıya çeviriyordu. Her anlatılanı başka bir yerden anlıyordum başka bir açıdan. Benim eğitimim anlatılanlardan çok içimde büyüyen başka bir anlatı olmuştu. Kendi yaşadığımı okudum, dinledim. Son bir yılda öğrendiklerim benden bana başka bir biçimde akıyordu. Kitabımı yazmış, okumamıştım. Okuttu bana zeytin ve daha nice şey okutacak. Biliyorum.
İnsan ve yaratımın izdüşümü aynası zeytin. Hoş gönülgözüyle, kalpsözüyle bakan herkese her şey ayna, her şey anlatı. Satır aralarında söylenen yada söyletilen iki kelime içimde büyüdü büyüdü. Dinleyemez oldum. Dinlediğim kendim oldum. “Zeytin değiştirir insanı” dedi aslında anlattığı bakım disipliniydi. Ama evet değiştirir zeytin. Dönüştürür insanı. Oldum olası zeytin ağacı ile olan aşkım platonik ve sınırlı idi. Herkes aşık zaten kendisine ya benim ki aşk değildi henüz. Daha çok ulaşılamaza ve güce olan hayranlık. Ne zaman yamacına düşsem sarılır dokunur konuşurdum. Bir de çınarla aramızda var böyle bir durum. Yok ikisine de ihanet etmiyorum İkisi de ayrı özel benim için. Biri yar diğeri yaren gibi. Konuşurdum konuşmasına zeytinle ama hasbihalimiz pek kısa pek kısır olurdu. Bir gün buluşacağımızı, bir olacağımızı bilmeden uzaktan uzağa ulaşılmaza olan derinlerde saklı bir ilgi, bir büyü. Sonra bir gün bir şubat günü kucağıma yüzlercesi düşüverdi. Genci, yaşlısı, hastası, delisi ,ehli, küskünü, neşelisi, sevdalısı, hüzünlüsü.. Hepsi birden bana yazıldı. Tanış olmamız zaman aldı. Her biriyle tanışmam konuşmam için hepimizin budanması gerekiyordu. Ağır budama yada sert budama derler. Önce budamalıydık birbirimizi. Fazlalıklarımızı atmalı, taciz eden nefes aldırmayan her şeyi sıyırmalıydık, karşılıklı. Dallarımızı kestik her bir buluşmamızda daha çıplak daha kendimizdik. Şehrin atığını, yılların fazlalıklarını, kirletilmişliklerini yavaş yavaş budadık. Önce nefes aldık karşılıklı. Nefes aldık. Değişmeye başladık. Zeytin de ben de budanarak nefes alarak ayakta kalmayı daha güçlenmeyi öğrenecektik. İkimizin de yaraları vardı kimse bakmamış verdiklerimizle kimse ilgilenmemişti. Tüm olumsuzluklara rağmen vazgeçmemiştik üretmekten. Ne vahşi doğada boğulmuş zeytinler ne vahşi şehirde nefes alamayan ben. Nefes almayı öğrendik beraberce. Önce. Değişim başlamıştı.
“İnsanı ehlileştirir zeytin” dedi kadın. Bu kadın o kadının zeytin hastalığı anlatımını duymaz olmuş, kendi ehlileşmesine döner olmuştu. Bir ritmi vardı zeytinin bir yolculuğu. Ve uyum içinde meyveye durma hali. Çiçeklenmesi, rüzgara dayanması, soğuğu göğüslemesi, kuraklığı aşması ve meyve vermesi. Bu takvime uyması gereken insandı. Şehir insanı planlar ve yaparken zeytin diyordu ki “burada senin planın programın işlemez bana uyacaksın. Ben ne zaman istersem sana meyvemi toplatma iznini de ben vereceğim. Benimle yaşayacaksan benim ritmime ehil olacaksın”. Oluyordum. Planımı takvimlere göre yapsam ve inatlaşsamda o bildiğini okuyor ve beni yavaşlatıyor yumuşatıyordu. Ehlileşiyor evcilleşiyordum. Sadece zeytinin değil doğanın tüm ritmini okumayı öğreniyordum. Her ay, her hafta değişen doğanın. Kusursuz döngünün içinde var olmaya başladım. Hayretle ve ihtişamla.
Bazı ağaçlarda bir dalın sadece bir dalın kuruduğuna şahit olmuş ve kesmiştik. Ölmüştü tek bir dal.Neden olduğunu düşünmeye yada araştırmaya çok fırsatım olmamıştı. Eğitimci kök mantar hastalığını anlatıyordu ben ise bir mucizeye tanıklık etmenin gözyaşındaydım. Ağacın, o bilge ağacın içinde su damarları vardı kökten dallara ve mantarın yürüdüğü dalın su kanalını kapatıyordu bu muhteşem bilge. “Bir dalı feda ediyor kendini kurtarıyordu“. Yapmamız gereken yada yaptığımız da bu değil mi bizim de. Vazgeçmek bir andan, bir olaydan, bir kişiden… kesmezmiyiz bizde bir yaşam dalımızı taş basmaz mıyız bağrımıza yaşayabilmek için acının bir kısmına gidene kopana razı olmaz mıyız. İnsan mı zeytinden ilhamlıdır zeytin mi insandan. yada sadece bir’izdir. Kestim kimi kez dalımı yaşamak ve yaşatmak için güçlü kalabilmek için. Hayat bunu gerektirir kimi. Vazgeçebilmeyi. Vazgeçtik bu yolculukta en kıymetli dallarımızı bıraktık bazı zeytinlerimle ben.
“Yetiştirebileceğiniz en vefalı ağaçtır”
sesi çınladı ortamda. Çünkü kabuldedir susuzluğun yada fırtınanın. Dinledim düşündüm. Ne farkımız vardı. Farkımızın olmaması içindi zaten yaşam yolculuğu. Fark Zeytin biliyordu biz ise öğreniyorduk. Yokluğu da varlığa da uyumlandım her zaman. Geleni kabul ettim gidene eyvallah dedim. Yılmadım. Ne susuzluklara, ne boşluklara, ne yakan güneşe, ne şimşeğe boyun eğdim. İnsan türü de yorar insanı. Zorlar. Hırpalar. Mesel hepsine uyumdur. Hepsine rağmen yaşama tutunmaktır. Zeytin asla vazgeçmiyordu. Asla. Gövdesi kurusa, dalları kırılsa, savrulsa yaprakları zeytin vermekten asla taviz vermiyordu. Adı boşa değildi. Ölmez ağaçtı. Ölmez ağaç zeytin. Ne zaman vazgeçtim. Tam geçeyazacağım zaman hayattan dur dedi zeytin bana bak beni ne yıkıyor ne döndürüyor yolumdan. dönme yolundan dedi. Dönmedim. Aldım tüm kırıklarını ömrümün, dikleştim vermeye devam ederek, özümden özümü severek ve özümdeki biri bilerek.
![](https://static.wixstatic.com/media/4cff1b_f21780712e78464789b3bc905c210755~mv2.jpg/v1/fill/w_800,h_491,al_c,q_85,enc_auto/4cff1b_f21780712e78464789b3bc905c210755~mv2.jpg)
Zeytini severseniz zeytinde size sevdalanır
“İnce budamadan korkmayın” her yıl ince budama yapılmalı, çoğu ağaç sahibi çekinir bundan dediğinde budamacılarla yaptığım tatlı atışmalar düştü aklıma. Kuşa çevirdiniz ağaçlarımı diye serzenişte bulunmuştum. “Ne amacınız? hantal verimsiz, değişmeyen, karmaşık, iç içe dalların geçtiği bir ağaç mı yoksa devamlı tazelenen, yenilenen, verimli, zengin meyveli parlayan ve daim genç kalan bir ağaç mı?” kırpmalıydım devamlı içimde hantallaşan sert yanlarımı, yontmalıydım, düzeltmeli, devamlı minik neşterlerle kesip atmalıydım, acıtan, yoran, engelleyen her minik cerahati. Yavaş yapıyorduk ama yapıyorduk ikimizde. Yeniden doğuyorduk. Hem köklerimizi tehdit eden baladızlar kesilip atılıyordu hem de kendimizden kendimize sardığımız içsel döngüsellerimiz. Tehdit kendimizden kendimize idi. Ve kesip atmak zorundaydık kendi yarattıklarımızı. Yaşamak için.
“Zeytin arazileri sizi bulur”
siz ne iseniz inanın arazinizde öyle oluyor insanlar pek duymuyor bu dediğimi ama yüzyıllık kadim bilgilerdendir bu” dediğinde sesler yankılandı zihnimde. “Kadının arazisi de kendisi gibi çetin demişlerdi. Araziyi yoktan var etti savaşçı kadın demişlerdi. Asi ağaçlardan ne verim aldı bilge kadın demişlerdi. Geniş arazisi geniş yürekli kadının demişlerdi. Hatta “deli bu kadın bu deli araziyi aldı” da dedilerdi. Hepsini yok saymıştım. Duymamıştım. Ne dedikleri ile değil ne yaptığım ile ilgileniyordum. Kayıttan önüme düşüyordu hepsi. Demek tesadüf yoktu. Biz birbirimizi seçmiştik. Biz birbirimize yazılmıştık. Evet zordum, zoru seviyordum. Düğümler değil onları çözememek delirtirdi beni. Düğümler yumağı atılmıştı önüme. Çöze çöze yol aldığım. Çözdükçe söylentinin malzemesi olduğum. Umursamadığım.
Her bitki her hayvan sevgiyi anlar hisseder ama “zeytini severseniz zeytinde size sevdalanır” derken meyve veriminin artırılıp ekonomik değerinin yükseltilmesinden bahsediliyordu. Lakin ben ekonomik değil sevda kanadına tutunup kalıverdim. Koptum yine anlatılardan. Her biriyle konuşuyorum çünkü ilk günden beri. Zarar görmesinler diye tüm yöre alışkanlıklarına kulak tıkıyorum. Ne ot ilacı, ne toprağı sürme, ne küçükbaş hayvan. Hepsini pamuklara sarar gibiyim. Beşyüze yakın aşılı deliceyi göçerttim hepsi nereden nereye göçtü, kaçı zayi oldu, kaçı daha çok ilgi istiyor hepsiyle konuşuyorum. Yetişemediğim konuşamadığım oldu mu aklım gönlüm kalıyor kırıldılar diyorum. Onlarla konuştuğum için de dalga konusuyum ya sevdalıyım ben arkadaş sizinle aynı yolda değilsek geçiniz diyorum. Ben sevgiyle görüyor dokunuyorum. Yazılmışız birbirimize ya sevda kanasında uçuyoruz.
“Erkek ve dişi dallar ve bunların budanması.” Efendim? İlk kez duyduğum bu tabir silkeledi beni. Zeytini başı boş bıraktığında dengesini yitiriyordu. Erkek dallar göğe uzanıyordu dişiler ise toprağa paralel genişleme eğilimindeydi. zeytin ağacının kökleri dalları gibiydi. kök genişliği taç genişliğinde oluyordu. yani yerde ne varsa göktede o oluyordu. “Aşağıda ne varsa yukarıda da o var” neonu yanıp sönüyordu zihnimde. Ve taç dallarda yani ağacın erkek dişi dal dengesizliği olursa köklerde de sıkıntı oluyordu. Denge yitiriliyordu. Bunu bilen ağaç evet zeytin her şeyi biliyordu. bazı dallarının kırılması için meyveyi çok veriyor yada bazı dallarda meyveyi azaltıyordu. Kırılan erkek yada dişi dal dengeyi bulduruyordu. Erkek dallar ağacın ana gövdesi ve gücü olurken, dişi dallar bereketi ve verimliliği artırıyordu……. ne konuşulanlar kaldı ne eğitim içeriği o dakikadan sonra. Hayat ağacı çizimleri geldi önüme. Her kültürde ağacın adı farklıydı. Bi çoğunda isimsiz hatta. Ama özde bilgeydi. Bilgiydi. seviydi. Cennetti. Zeytindi benim için yaşam ağacı. Yaşamın ta kendisiydi çünkü. İnsanın izdüşümüydü. İnsan olmaya çalışma, yolda olma yolculuğu zeytini yar edersen muhteşemdi. Her türlü iniş çıkışı, bilişi, dengesi ve salt varoluşuyla gücüyle, sevgisiyle, bilgeliği ile zeytin yaşamdı.
Her şeyden habersiz çizdiğiniz ağaçlara bakın şimdi dedi eğitmen. “Sadece kendinizi göreceksiniz”. Siz biliyordunuz çünkü içinizdeki ağacı. Ağaç da sizi biliyor çünkü. Herkes kendi ağacına şaşkınlıkla bakarken yüzleşmeler yaşanıyordu. Baktım kağıdıma. Tek seferde çizmiş olduğum ağaç zeytindi.
![](https://static.wixstatic.com/media/4cff1b_903794efcc8a4579b7559056909129c3~mv2.jpg/v1/fill/w_980,h_675,al_c,q_85,usm_0.66_1.00_0.01,enc_auto/4cff1b_903794efcc8a4579b7559056909129c3~mv2.jpg)
Bize sadece ağaç çizin denmişti oysa ki. Çizdiğim zeytin dengedeydi. Taç ve kök dengedeydi. Köklenmem geniş, görünen ve görünmeyenim denge yolundaydı. Eril dallarım az dişil dallarım boldu. Dallarım zengindi. Değişiyordum. Dönüşüyordum. İçim biliyordu merhametin ve şefkatin büyüdüğünü denge mücadelesinde olduğumu ve içim söylüyordu bana.
Yaşam ağacım zeytinin öğretisinde gelişiyor. O bildiğini yaşarken teslimde, ben öğreniyorum onunla.
Comments