Özümüze, toprağa ve insanlığın binlerce yıldır yaptığı tarıma, yeniden başlamak, ürün ya da yöre fark etmeksizin bir yerden adım atmak gerek. Kadim bilgi öyle ya da böyle cepte. Şehire ilişmeyen kırsal toplumda ya da ailenin nenesinde dedesinde kadim bilgi yaşamakta. Bir de bilim var tabi. Kadim bilgiyi ve bilimi harmanlayıp, şu teknoloji çağına inat aslında ruhumuzun bildiği, bedenimizin özlediği toprakla hemhal olma vakti geldi. Ve dahi geçmekte.
Ruhumun da bedenimin de arzuladığı, özlemle toprağa dönme sevdası, hayat bulan şanslı insanlardanım. Toprağa kavuştum ama benim şartlarım biraz ağırdı. Zor, eğimli, bakımsız terk edilmiş bir araziyi vahşi bir yılkıyı ehlileştirmekti önceliğim. Ve onunla beraber mevcut zeytin ağaçlarına layık oldukları ilgiyi gösterip yeni fidanlarla zeytin yolculuğuna başlamak.
Yılda dört beş ton yağ hedefi olsa da biraz vakti var bu rakamların. Henüz 400 500 litrelerdeyiz. Kurumsal bir iş hayatından gelmeme ve kurumsal kimlik kurulumu dahi yapmama rağmen zeytinyağı konusunda markalaşma vs. aklıma düşmemişti. Aklım daha çok yatırım rehabilitasyonundaydı. Benim tonajımdan ne olacak ki diye düşünmedim de değil. O kadar az yağ ile ancak etrafımı, ailemi memnun edecektim. Elbette gelecekte ki 5 ton yağ az değil ama aklımıza nedense hep büyük markalar geldiğinden toptan satılır diye düşünmüştüm. Ve fakat hem arkadaşım, hem ziraat danışmanım zeytin dostum, “bizim İtalyan ya da Yunanlılardan ne farkımız var. Tüm aile işletmeleri küçük büyük demeden markalaşıyor” dediğinde silkelendim. İşte o zaman sürdürülebilirliğin, üretilene saygının, pazarlama gücünün nicelikte değil nitelikte olduğunu tekrar kendime hatırlatmam gerekti.
Yılların alışkanlığı aileye hep memleketten 18 lt tenekeyle yağ almaya alışmışız. 1 lt diye bir algı zaten Egeli bir ailede söz konusu olmamış. Biraz araştırdığımda Yunanistan da 1000 ağacı olan çiftçilere markalaşma konusunda teşvik edildiğini İtalya’da pek çok küçük üreticinin kendi markaları ile yağ ürettiğini fark ettim. Hem yeni fidanlarımla 1000 ağaca yakındım, hem de küçük bir aile üreticisi olma yolundaydım.
Yıl boyu organik olmasa dahi doğal bakım ile zehri bahçeme asla sokmadan zeytini büyüterek, zeytinimi erken hasat zamanı tırmıkla toplayıp, kasalara yükleyerek, kesinlikle bekletmeden ve soğuk sıkım yaptırıp anında cam ya da tenekeye koyduğumuzda gayet güzel zeytinyağı elde edilmekte. Majör hataları yapmayınca çok düşük dizemli yüksek polifenol değerli yağ almanız işten bile değil. Üstelik zeytin memecik gibi ülkenin en lezzetli ve en verimli zeytini ise. Uyulması gereken bu temel şartlara uyulduğunda muhteşem kokusu ve lezzeti ile memecik zeytinyağı sağlığımızı, damağımızı şenlendiriyor.
Teknolojinin avantajı üretim aşamasında olmasa da pazarlama aşamasında son derece etkili. Logonu yaratmak, etiket bastırmak, her türlü ambalaja ulaşmak artık klavye başında gerçekleştiriyor. Bu da markalaşma yolunda son derece kolaylık sağlıyor.
Elbette seslenişim küçük üretici için. Para kazanmanın bir az daha amaçtan çok araç olduğu kesim için. Kendiniz ve eşiniz dostunuz aileniz için dahi üretseniz oluşturacağınız küçük bütçeli marka ile hele ki sosyal medyanın etkinliği doğrultusunda ticari fayda da kaçınılmaz oluyor. Az ve fakat kaliteli ürünün markalaşmaması için hiçbir neden yok.
Ayrıca, budama ertesi kesilen dalların zeytin yaprakları pekâlâ çaylarda kullanılmak üzere aynı marka anlayışı çerçevesinde satılır. Bahçede yetişen kantaron çiçekleri bahçede üretilen zeytinyağı ile kantaron yağı haline dönüşür. Karabaş otu yetişiyorsa şifa olur. Dip zeytin çıkarsa yağından sabun dahi yapılabilir. Ve tüm bu markalaşma süreci için tonlarca yağ üretilmesi de gerekmiyor. Ufak ambalajlarla küçük dokunuşlarla gayet kolaylıkla hem üretim hem satış daha keyifli hale gelir.
Amatör üretici olunması vizyoner bakışı engellemez. Bugün son derece basit web siteleri ya da sosyal medyada ürüne özgü sayfalarla, pekâlâ eş dost için dahi ürünler çekici hale gelir.
Ne kadar ürettiğimiz değil, ne kalitede üretip nasıl sahip çıktığımız mesele. Günün sonunda sırtımızı dayadığımız zeytin ağacı geleceğimizin ışığı, şifası. Yaşatmak ve yaşatırken layık olduğu özeni yansıtmak boynumunuz borcu.
Comments